Necip Fazıl Kısakürek

Benim idealimdeki rejim olsa, seni astırırdım. Sonra ise mezarını türbe yaptırırdım. (Nazım Hikmet'e)


(Gövdesini komple kapıya doğru çevirerek) Bak şimdi de kapıya döndüm!

(Kendisine 'Üstad bu ne hal, saç sakal karışmış, maymuna dönmüşsün!' diyen birine.)



Abdulhamid`i anlamak herşeyi anlamak olacaktır.

Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök.

İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal, hamallık ki sonunda ne rütbe var ne de mal.

İşte iz, geliniz, toprak post, Allah dost.

Beni kimsecikler okşamaz madem, öp beni alnımdan; sen öp seccâdem.

İnsan bu su misali kıvrım kıvrım akar ya, bir yanda akan benim diğer yanda Sakarya.

Zamanın çarkları sizi yürütüyor, zamanın çarkları beni öğütüyor..

Devler gibi eserler bırakmak için, karıncalar gibi çalışmak lazım.15 Şubat 2007

Salaklık bulaşıcıdır.

Yol onun varlık onun,gerisi hep angarya. Yüz üstü çok süründün, ayağa kalk Sakarya.

Tomurcuk derdinde olmayan ağaç, odundur.

Zaman insanları değil, armutları olgunlaştırır.19 Ocak 2006

Kökünü beğenmeyen dal ve dalını beğenmeyen meyve olgunlaşmadan çürür.

Tereddüt edersen bacakların seni taşımaz. Yürüyeceğim de, bas ve yürü!

Çile kapısından erişilecek dünyayı bilseydin, yatağını yorganını satardın.

Cevabımın şiddetinden susuyorum!

Mâsum, küçücük bir taşın beresi üzerine flaster yapıştırmak ne demek? Haklı, koca bir güllenin yere sereceği leşinin üstünü örtecek kanlı kefenden ne haber?

Dün geçti bugünü düşünüyorum, yarın var mı? Gençliğine güvenme, ölenler hep ihtiyar mı?

Fikrin olduğu her yerde şiddet, operatörün neşteri gibi bir nimet, olmadığı yerde de kaatilin bıçağı şeklinde bir âfettir.

Fikirde, sanatta, anlayışta, anlatışta, buluşta, tutuşta, dağıtışta, toplayışta ve nihayet yaşanmaya değer hayatın ölçülerini billûrlaştırma işinde dünyanın en büyük adamı olmak isterdim; nefsim için değil de, sırf O'nun ümmetinden en hakîr ferde düşen liyakat payını ve üstünlük derecesini göstermek için...

Zamanı kokutanlar mürteci diyor bana; Yükseldik sanıyorlar, alçaldıkça tabana.

Ölüm güzel bir şey, budur perde arkasından haber, güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber!

Rahminde cemiyetin ben doğum sancısıyım, mukaddes emanetin dönmez davacısıyım !

Sizde olan tükenir onda olan sonsuz, Feza sizin olsa ne yapacaksınız Onsuz.

Ölüm ölene bayram, bayrama sevinmek var; Oh ne guzel, bayramda tahta ata binmek var!..

Felsefe; çürük cevizlerle dolu bir denizde sağlam cevizi aramaktır.

Anladım işi sanat Allah'ı aramakmış,Hakikat bu, gerisi yalnız çelik-çomakmış.

Gaye tek, ölmemek.

İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su: Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu

Büyük randevu... Bilsem nerede, saat kaçta?

Tabutumun tahtası, bilsem hangi ağaçta?

Bir kız öğrenciyi, başını örttüğü için tahsil hakkından mahrum etmek, İstiklal savaşı başlarında ve Maraş'ta, düşmanlar tarafından başörtüsü çıkarılıp düşürüldüğü için başlayan milli şahlanışın ruhuna tükürmektir.

Zaman ancak armutları olgunlaştırır

Allah'ın on pulunu bekleyedursun on kul Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul...

bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa yaşasın kefenimin kefili karaborsa...

Demokrasi, kendini çölde hayal edenlerin serabıdır. Yaşanmaya değer hayatı bul ve ölümsüzlüğe geç!

Yarın elbet bizim,elbet bizimdir

Gün doğmuş,gün batmış,ebed bizimdir.!



İdrâkin aczini idrâk, idrâkin ta kendisidir.

Ağlayabilseydiniz, Anlayabilirdiniz..

Arı bal yapar, fakat balı izah edemez. Ağaçtan düşen elma da arz cazibesi kanunundan habersizdir.

Kendi kendimizin altında kalmamalıyız ki cemiyetin üstüne çıkalım.

İnsan başiyle fare kafasını birbirinden ayıran tek hassa, fikir öfkesidir.

Ey müslüman, sana düşen nimet sadece çile... Uyumamak ve düşünmeye memur olmak... Bu çile kapısından erişilecek dünyayı bilseydin, yatağını ve yorganını satardın!

İnanmaz

Ticaretin tüm ziyan!" diye bir ses rüyada;

Mezarına birlikte girecek şeyi kazan!

Seni gözleyen eşya, bitpazarı dünyada,

Patiska kefen, çürük teneşir, isli kazan.

Minarede "ölü var!" diye bir acı salâ...

Er kişi niyetine saf saf namaz.. Ne alâ!

Böyledir de ölüme kimse inanmaz hâlâ!

Ne tabutu taşıyan, ne de toprağı kazan...

1973

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder